İç Mimar Didem Tan: “İç mekânlarda kullanılan malzemeler, enerji tüketimi, ışıklandırma ve diğer unsurlar çevresel etkileri büyük ölçüde belirler. Geri dönüşümlü malzemelerin tercih edilmesi, ormansızlaşmanın önlenmesine ve karbon ayak izinin azaltılmasına katkı sağlar.”
İç mekânların tasarımı, sadece görünümü değil, aynı zamanda yaşanabilirliği ve çevresel etkileri belirleyen bir unsurdur. İç mekân tasarımında çevresel sürdürülebilirlik, giderek daha fazla önem kazanıyor. D’interiors İç Mimarlık & İnşaat ofisinin kurucusu İç Mimar Didem Tan, projelerinde bu sorumluluk bilincini projelerinde yansıtıyor. Çevreye saygılı yaşam alanlarını teşvik etmek için bazı önemli öneriler sunan Tan, “İç mekân tasarımı, sadece estetik değil, aynı zamanda insanların yaşam kalitesini ve çevreyi etkileyen önemli bir etken haline gelmiştir. İç mekânlarda kullanılan malzemeler, enerji tüketimi, ışıklandırma ve diğer unsurlar çevresel etkileri büyük ölçüde belirler. İç mimarlar, bu nedenle çevresel sorumluluklarını üstlenmeli ve ekolojik iç tasarım ilkelerini benimsemelidir” diye konuştu.
“Enerji verimliliği, çevresel sürdürülebilirlik açısından güçlü bir araç.”
Sürdürülebilir malzemelerin iç mekân tasarımında kullanımının, çevresel sürdürülebilirlik hedeflerini desteklemenin kritik bir parçası olduğunu belirten Tan, “Bu yaklaşım, doğal kaynakların korunması ve atık miktarının azaltılması için önemli bir rol oynar. Geri dönüşümlü malzemelerin tercih edilmesi, ormansızlaşmanın önlenmesine ve karbon ayak izinin azaltılmasına katkı sağlar. Aynı zamanda, doğa dostu malzemeler sağlıklı iç mekânlar oluşturur; çünkü kimyasal maddeler içermezler ve hava kalitesini iyileştirirler. Sertifikalı ahşap, bambu, geri dönüştürülmüş metal ve cam gibi sürdürülebilir malzemeler, iç mekânlara estetik değer katarken, çevreye zarar vermeden kullanılabilir. İç mimarlar, bu malzemeleri seçerek hem çevresel sorumluluklarını yerine getirirler hem de müşterilerine daha sağlıklı ve sürdürülebilir yaşam alanları sunarlar” ifadelerini kullandı.
Enerji verimliliğinin iç mekân tasarımında çevresel sürdürülebilirlik ve maliyet tasarrufu açısından kilit bir faktör olduğunu aktaran Tan, şöyle devam etti: “İç mekânlar, ısıtma, soğutma ve aydınlatma gibi enerji yoğun süreçlere ev sahipliği yapar ve bu süreçler doğrudan enerji tüketimini etkiler. LED aydınlatma sistemleri ve akıllı termostatlar gibi teknolojik yenilikler, enerji verimliliğini artırarak, elektrik faturalarını azaltabilir. Ayrıca, doğru şekilde izole edilmiş pencereler ve yalıtım malzemeleri, ısı kaybını önler ve iç mekânları daha rahat hale getirir. İç mekân tasarımında doğal ışığın kullanımı, gündüzleri enerji tasarrufu sağlar ve aynı zamanda yaşam alanlarını aydınlatır. İç mimarlar, enerji verimliliği konusundaki bu stratejileri benimseyerek hem çevre üzerindeki olumsuz etkileri azaltır hem de müşterilerinin uzun vadeli enerji maliyetlerini düşürmelerine yardımcı olur. Enerji verimliliği, iç mekân tasarımının sadece estetik değil, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik açısından da güçlü bir araçtır.”
Yeşil bitkilerin, iç mekân tasarımında estetikten çok daha fazlasını sunduğunu vurgulayan Tan, şu bilgileri verdi: “Evler ve iş yerleri için iç mekân bitkileri hem çevresel sürdürülebilirliği destekler hem de yaşam alanlarını iyileştirir. Bitkiler, iç mekân hava kalitesini artırarak toksinleri filtreler ve oksijen üretir, aynı zamanda stresi azaltır, ruh halini iyileştirir ve odaklanmayı artırır. Yeşil bitkiler, iç mekânlara doğal bir canlılık ve renk getirerek estetik değeri artırır. İç mekân tasarımcıları, bitkileri dikkatlice seçerek ve bakarak, iç mekânlarda sadece güzellik değil, aynı zamanda sağlık ve refah sağlayabilirler. Yeşil bitkilerin kullanımı, iç mekânların daha sürdürülebilir, sağlıklı ve huzurlu bir ortam oluşturmasına katkı sağlar.”
Doğal ışığın iç mekân tasarımının temel bir unsuru olarak öne çıktığını ifade eden Tan, “Pencerelerin büyüklüğü ve yerleşimi, iç mekândaki doğal ışığın miktarını belirler. Doğal ışık, yaşam alanlarına sıcaklık ve canlılık katar, aynı zamanda enerji tasarrufuna da katkı sağlar. Gün ışığının iç mekânlara yayılması, iç mekânların daha geniş ve ferah hissedilmesine yardımcı olur. Doğal ışık aynı zamanda insanların ruh halini, enerjisini ve üretkenliğini olumlu yönde etkiler. İç mekân tasarımcıları, pencere yerleşimi ve perdelerin kullanımı gibi unsurları doğal ışığı optimize etmek için düşünmelidirler, böylece iç mekânlar enerji tasarrufu yaparken aynı zamanda estetik açıdan da kazançlı olur” dedi. Sürdürülebilir mobilyaların, iç mekân tasarımında çevresel etkileri en aza indirgemek için önemli bir tercih haline geldiğini vurgulayan Tan, şunları söyledi: “Geri dönüşümlü veya sertifikalı ahşap, bambu ve geri dönüştürülmüş malzemeler gibi doğa dostu kaynaklardan üretilen mobilyalar, ormansızlaşmayı engellemeye ve çevreye zarar vermeden iç mekânları döşemeye yardımcı olur. Bu mobilyalar aynı zamanda estetik açıdan da çekicidir ve iç mekânlara benzersiz bir karakter katar. İç mekân tasarımcıları, sürdürülebilir mobilyaları seçerek hem çevresel sorumluluklarını yerine getirirler hem de müşterilerine çevre dostu ve zarif yaşam alanları sunarlar. Bu nedenle sürdürülebilir mobilyalar, iç mekân tasarımının geleceğinde önemli bir rol oynar.”
Su tasarrufunun iç mekân tasarımında çevresel sürdürülebilirliğin kritik bir yönünü oluşturduğunun altını çizen Tan, “Su tüketimi, iç mekânlarda lavabo, banyo, mutfak ve tuvalet gibi alanlarda yoğundur. Su tasarruflu armatürlerin ve cihazların kullanımı, su tüketimini azaltarak su kaynaklarını korur ve su faturalarını düşürür. Ayrıca sızdırmaz musluklar, akıllı sulama sistemleri ve suyun tekrar kullanımı gibi stratejiler su tasarrufu sağlar. İç mekân tasarımcıları, sürdürülebilir su yönetimi konusundaki bu çözümleri benimseyerek hem çevresel etkileri azaltır hem de müşterilerine daha ekonomik ve çevre dostu yaşam alanları sunarlar. Su tasarrufu, iç mekân tasarımında suyun verimli kullanımının ne kadar önemli olduğunu vurgular” diye konuştu.
“Atık yönetimi stratejileri ürünlerin ömrünü uzatıyor.”
Atık azaltmanın iç mekân tasarımında çevresel sürdürülebilirliği desteklemenin önemli bir parçası olduğunu kaydeden Tan, şu ifadeleri kullandı: “İç mekânlarda oluşan atıklar, doğal kaynakların tükenmesine ve çevresel sorunlara katkı sağlar. Geri dönüşümlü malzemelerin kullanımı teşvik edilerek ve geri dönüşümlü atık sistemleri kurularak atık miktarı azaltılabilir. Ayrıca, tasarımın bir parçası olarak atık yönetimi stratejileri geliştirebilir, böylece ürünlerin ömrü uzatılabilir ve yeniden kullanımı teşvik edilebilir. Atık azaltma, iç mekân tasarımının çevresel sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada kritik bir rol oynar ve gelecek nesillere daha temiz bir çevre bırakmanın önemini vurgular.”
“Eğitim ve farkındalık, iç mekân tasarımında çevresel sürdürülebilirliği yaygınlaştırmanın temel taşıdır” diyen Tan, sözlerini şöyle tamamladı: “İç mekân tasarımcıları, müşterilerini çevresel sorumlulukları konusunda eğiterek ve bilinçlendirerek, sürdürülebilir tasarımın önemini vurgulamalıdır. Tasarım kararlarının çevresel etkileri hakkında bilgi sahibi olmak, müşterilerin daha bilinçli seçimler yapmalarına yardımcı olur. Aynı zamanda, iç mekân tasarımı projelerinin çevresel sürdürülebilirlik standartlarına uygunluğunu teşvik eder ve yeşil sertifikasyonları hedefler. Eğitim ve farkındalık, iç mekân tasarımının sadece estetik değil, aynı zamanda çevresel etik ve sorumlulukları içeren bir disiplin olduğunu vurgular, böylece daha sürdürülebilir ve bilinçli yaşam alanları oluşturulmasına katkı sağlar.”